Bu hafta izlediğim filmlerden 1991 yapımı, Marc Caro ve Amelie'nin yönetmeni olarak bilinen Jean-Pierre Jeunet'nin ortak yönetmenliği ile çekilen Delicatessen (Şarküteri) ile başlayalım.
Filmin konusu; çoğu Tükçe sitede Fransa'da savaş sonrasında bir dönem olarak anlatılsa da, belirsiz bir kıyamet sonrası, bir apartmanda sağ kalan insanların sürreal dünyasında yaşadığı açlık mücadelesini anlatıyor.
Apatman, sahiplerinin koyduğu kurallarla yaşayan ve sonradan gelenlerin kesilerek et ihtiyacının karşılandığı bir sistemle yönetiliyor. Ana rollerden biri olan kasabın, başka bir yerden gelen Louison'u işe alması -esasen apartmanın kırık döküğünü ona yaptırdıktan sonra kesecek olması- ile olaylar başlıyor. Kasabın kızı Julie ile Louison birbirlerine aşık oluyorlar ve Julie Louison'u babasından kurtarmak için, 'vegan örgütü' diyebileceğimiz yeraltı örgütünden buğday karşılığında Louison'u kaçırıp kurtarmasını ister. Anlaşırlar. Fakat olaylar beklendiği gibi ilerlemez.
IMDb puanı 7.8 olan bu görsel şahanesi Fransız filmini izleyin ve sonunda kimin sağ kaldığını görün.
Filmin dikkat çeken yanlarından biri ,benim gözlemim, otoburların etoburlara karşı örgütlenmesi idi.
Normal hayatında hayvan eti yiyenlerin, savaş sonrası veya kıtlık durumunda en sevdikleri insanların dahi etini yiyebilecek olduğu vurgusu var. Etoburları bazı sahnelerde yerden yere vuran filmde, sadece kıtlık sonrası açlığın zorluğunu değil, vegan hayat propagandasının da yoğun olduğunu hissettim ben.
Gelelim ikinci filme. Kült filmlerden diyebileceğimiz 2003 yapımı 21 Grams. İnsan öldüğünde 21 gram kaybeder ve film adını buradan alıyor. Sean Penn, Bonicio Del Toro ve Naomi Watts başrol oyuncuları. Sean Penn'in usta oyunculuğu ile bence Naomi Watts'ın kendini ispat ettiği bu filmdeki performansı yarışıyor. Del Toro'yu izlerken esmer bir Brad Pitt oynuyor hissine kapılıyorsunuz, mimikleri bile aynı.
Film geçmiş, şimdiki zaman ve gelecek olarak sırasıyla anlatılsaydı bu kadar etkileyici olmazdı diye tahmin ettiğim bu filmde 3 zaman hiçbir karışıklık olmadan fakat biraz yorarak karma olarak anlatılıyor. Paul sigara bağımlısı kalp hastası bir matematik profesörü, Christina eroin bağımlısı evli ve iki çocuklu bir anne, Jack ise işlediği suçlar ve bağımlılıklardan sonra kendini Tanrı'ya adamış yine evli ve iki çocuklu bir baba.
Bu üç insanın yollarının kesişmesini anlatan 21 Grams'ta, size Tanrı'yı sorgulatan, organ naklini düşündüren, bağımlılıkların sonuçlarını önünüze seren bir hikaye var. IMDb puanı 7.8 olan bu filmde diyaloglar önemli, görsel zayıf, hikaye ve anlatım güçlü.
3. filmim daha önce de izlemiş olduğum, Oscar ödülü olmamasına rağmen bütün zamanların en iyi filmi kabul edilen, Stephen King'in farklı isimde bir kitabından uyarlanan 1994 yapımı 'The Shawsank Redemption', Esaretin Bedeli.
Andy Dufresne karısı ve karısının sevgilisini silahla korkutmak ister, ertesi gün tutuklanır. Öldürmediğini ispat edemez fakat iki sevgili ölü bulunmuştur ve Andy iki kere müebbet verilerek Shawshank hapishanesine gönderilir. Burada her türlü insanlık dışı muamele vardır. Zeki bir bankacı olan Andy umudunu herşeye rağmen diri tutmak istemektedir. Morgan Freeman'ın oynadığı Red ise 20 yıldır oradadır ve umudunu çoktan yitirmiştir. Hapishane müdürü Andy'ye bütün hesap işlerini yaptırır, Andy'nin yarattığı hayali bir kişi ile yüklü miktarda kara para almaktadır.
Hapishane'nin en yaşlısı, kütüphane görevlisi Brooks yaklaşık 50 yıldan sonra tahliye edilir ve bu yaşlı adam o kötü yerden başka biryer tanımadığı için dışardaki hayata uyum sağlayamaz, intihar eder. O. Çocukları'nda pis akvaryumda yaşarken, suyu değiştirilen balıklar ertesi gün öldüğünde söylenen replik geldi aklıma 'bu balıklar pis suda yaşamaya alışmıştı, suyunu değiştirdiğin için öldü'. Yıllarca çıkmayı bekleyen, çıktıktan sonra ölmeyi seçen Brooks da alıştığı hayatın dışına atılınca ölmüştü işte. Kütüphane ise Andy'ye kalır ve orayı yıllar süren çabasıyla en iyi hapishane kütüphanesine çevirir.
Sonra, yeni evli beceriksiz hırsız Tommy gelir. Tommy'yi dışardan lise bitirmeye ikna eden Andy, onun için büyük çaba sarfeder ve tesadüfen Tommy'den onu dışarıya çıkartacak bir bilgi edinir ama beklenmeyen birşeyle bu gerçekleşmez. Ve Andy'nin muhteşem kaçış hikayesi başlar.
Çok iyi bir kurgu yazarının kitabından alınan öyküsü, çok iyi senaryolaştırılmış ve ünvanını kesinlikle hakediyor. IMDb'de 9.3'le yıllardır ilk sırada. Belki hala izlemeyeniniz vardır.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder